Mediopatellar plika ile ilişkili medial femoral kondil dejenerasyonu

Altmış sekiz yaşında bayan hasta, yaklaşık on yıldır diz ağrısı yakınması vardı. Bu ağrılar başlangıçta lokalize değildi. Uzun yol yürüme ve ağır aktiviteler sonrasında artıyordu. Analjezikler ile çıplakdu. Birkaç yıl yakınmaları böyle devam etti. Takip eden çift, ağrı diz bükme oluşmaya ve tibiofemoral eklem iç kısımda lokalize olmaya başlayabilir

Total kalça artroplastisi sonrası inflamatuar reaktivasyonun bir belirteçi olarak ortalama trombosit hacmi

Objectives: Mean platelet volume (MPV) is assosiated with platelet function and activation. Increased MPV values indicate elevated platelet functions and are assosiated with inflammation. We investigated postoperative MPV changes of the patients with osteoarthritis (OA) after total hip arthroplasty. Material and Method: This retrospective study was conducted on 813 patients with coxarthrosis and 152 patients without primary coxarthrosis (control group). The patients were divided into two groups. The first group was treated with total hip arthroplasty (n=312) and the second with conservative methods (n=501). MPV, ESR, and CRP were eveluated. Early phase (up to 10 days after the operation), and late phase (>30 days postoperation) data of the patients with total hip arthroplasty were recorded. Results: Statisticaly significant differences on the mean MPV values were found between control and conservative treatment groups, and also between control and early phase surgical treatment groups (p=0.001 and p=0.005, respectively). No statistically significant difference was determined between control and late phase surgical treatment groups (p=0.796). Statisticaly significant differences were determined in the mean MPV values between conservative treatment and late phase surgical treatment groups (p=0.001), but no statistically significant difference was determined between conservative treatment and late phase surgical treatment groups (p=0.057). Conclusion: We think that changes in serum MPV values can be used as a predictive marker for inflammatory reactivation following total hip replacement surgery. The serum MPV values obtained in our study may guide future studies investigating inflammatory reactivation in hip arthroplasty surgeriesAmaç: Ortalama trombosit hacmi (MPV) trombosit fonksiyonu ve aktivasyonu ile ilişkilidir. Artan MPV değerleri, trombosit fonksiyonlarının yükseldiğini ve inflamasyonu ile birlikteliği göstermektedir. Total kalça artroplastisi sonrası osteoartritli (OA) hastaların postoperatif MPV değişikliklerini araştırdık. Gereç ve Yöntem: Bu retrospektif çalışma, koksartrozlu 813 hasta ve primer koksartrozu olmayan 152 hasta üzerinde yapıldı (kontrol grubu). Hastalar iki gruba ayrıldı. Birinci grup total kalça artroplastisi (n=312) ve ikinci grup konservatif yöntemlerle (n=501) tedavi edildi. MPV, ESR ve CRP değerlendirildi. Total kalça artroplastisi uygulanan hastaların erken evre (operasyondan sonra 10 güne kadar) ve geç evre (operasyondan 30 gün sonrası) verileri kaydedildi. Bulgular: Kontrol grubu ile konservatif tedavi grubu arasında ve kontrol grubu ile erken evre cerrahi tedavi grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı ortalama MPV değerleri bulundu (sırasıyla p=0.001 ve p=0.005). Kontrol grubu ile geç evre cerrahi tedavi grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p=0.796). Konservatif tedavi grubu ile geç evre cerrahi tedavi grubu arasında ortalama MPV değerleri istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0.001), ancak konservatif tedavi grubu ile geç evre cerrahi tedavi grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p=0.057). Sonuç: Total kalça protezi ameliyatı sonrası inflamatuar reaktivasyou belirlemeye yönelik yeni çalışmalarda belirlediğimiz MPV değerlerindeki değişikliklerin katkı sağlayacağını düşünüyoru

Molecular Imprinting Applications in Forensic Science.

Producing molecular imprinting-based materials has received increasing attention due to recognition selectivity, stability, cast effectiveness, and ease of production in various forms for a wide range of applications. The molecular imprinting technique has a variety of applications in the areas of the food industry, environmental monitoring, and medicine for diverse purposes like sample pretreatment, sensing, and separation/purification. A versatile usage, stability and recognition capabilities also make them perfect candidates for use in forensic sciences. Forensic science is a demanding area and there is a growing interest in molecularly imprinted polymers (MIPs) in this field. In this review, recent molecular imprinting applications in the related areas of forensic sciences are discussed while considering the literature of last two decades. Not only direct forensic applications but also studies of possible forensic value were taken into account like illicit drugs, banned sport drugs, effective toxins and chemical warfare agents in a review of over 100 articles. The literature was classified according to targets, material shapes, production strategies, detection method, and instrumentation. We aimed to summarize the current applications of MIPs in forensic science and put forth a projection of their potential uses as promising alternatives for benchmark competitors

Determination of Resistance to Creep Permanent Deformation of Hot Mix Asphalts Prepared with Various Additives

In this study, the resistance of hot mix asphalts containing different additives to the creep permanent deformation was investigated by the dynamic creep test.  Four different additives were used in the study. Styrene-butadiene-styrene (SBS), American Gilsonite (AG), and Iranian Gilsonite (IG) were used for modifying the bitumen. Additionally, the same mixtures were prepared by using 2% hydrated lime as filler. The samples were subjected to dynamic creep test at 50°C under 500 kPa stress level. As a result of the tests performed, it has been determined that all of the additives used in the study improve the resistance to the creep permanent deformation. It has also been determined that the use of bitumen additives is more effective than the use of lime. Furthermore, it has been determined that the most effective additive is IG while the least effective additive is SBS, and hydrated lime use is more effective compared to the mixtures prepared with a neat binder

Is the mean platelet volume predictive of hip fractures in the elderly?

cure, erkan/0000-0001-7807-135X; Cure, Medine Cumhur/0000-0001-9253-6459WOS: 000324085300011PubMed: 24003430Mean platelet volume (MPV) reflects the size of platelets and is accepted as a marker of platelet function. Platelets secrete and express a large number of substances that are crucial mediators of coagulation, inflammation, thrombosis, and atherosclerosis [1

Effect of Gilsonite Use on Storage Stability of Styrene-butadiene-styrene Modified Bitumen

Styrene-butadiene-styrene (SBS) polymer is one of the most preferred additives to improve performance in hot mix asphalt pavements. The storage instability, in other words, the separation of a polymer-rich phase from the bitumen-rich phase in the course of storage and transportation is one of the prevalent problems in SBS modified bitumen. The present study attempted to obtain modified bitumen at the same performance level with the SBS modified bitumen, but stable with respect to the storage stability. For this purpose, both SBS and American Gilsonite (AG) were used in modified bitumen production. It was determined that modified bitumen at the same performance level was obtained with the use of 5 % SBS or 18 % AG in bitumen modification. It was also determined that the performance levels of the modified bitumen obtained with the use of 2 % SBS + 13 % AG, 3 % SBS + 10 % AG and 4 % SBS + 6 % AG were similar. Additionally, 2 %, 3 % and 4 % SBS modified bitumen were used for the assessment of storage stability properties of the SBS modified binders. These 8 different modified bitumen samples were tested for storage stability based on the EN 13399 standard. Penetration, softening point, rotational viscometer, bending beam rheometer, and dynamic shear rheometer tests were conducted on the samples. Based on all conducted tests, it was determined that more stable binders were obtained with the use of AG and SBS in terms of storage stability compared to solely SBS modified bitumen

Electroplated coating of cast steel and zamak parts by acidic zinc nickel

ÇELİK DÖKÜM VE ZAMAK PARÇALARIN ELEKTROLİZ YOLUYLA ASİTLİ ÇİNKO NİKEL KAPLANMASI Yoğun korozif ortamlarda araçların fren sistemlerinde kullanılan fren kumpası gibi yüksek karbon içerikli döküm parçalar, düşük akım verimine sahip elektrolitik alkali çinko kaplamalar ile kaplanamamaktadır. Döküm parçalar yüksek akım verimli elektrolitik asitli çinko kaplamalar ile kaplanabilmektedir fakat asitli çinko kaplamaların korozyon dirençleri alkali çinko kaplamalardan daha düşüktür. Bundan dolayı tez çalışmamız döküm ve zamak parçalar üzerine hem akım verimi hem de korozyon dayanımı yüksek bir kaplama yapmayı amaçlamaktadır. Elektronegativite farkından dolayı; yapısında ağırlıkça % 12 - 16 arasında nikel içeren çinko nikel alaşım kaplamalar, yapısında % 100 oranında çinko içeren kaplamalara kıyasla 8 kat daha yüksek korozyon dayanımına sahiptir. Bu nedenle asitli çinko nikel alaşım kaplamalar yüksek akım veriminden dolayı parçanın her bölgesini iyi kaplayabilme yeteneğine ve yüksek korozyon dayanımına sahiptir. Tez çalışmasında öncelikle ağırlıkça % 12 - 16 arasında nikel içerdiği XRF ile analiz edilen asitli ve alkali çinko nikel alaşım kaplamalarının farklı akım yoğunluklarında kaplanarak, faz, yüzey morfolojisi ve kristal yapıları SEM ve FIB resimleri ile incelenmiştir. Sonrasında 2,5 A/dm2 ‘lik akım yoğunluğu ile alkali ve asitli çinko nikel alaşım kaplama ile kaplanmış döküm ve zamak parçalarının ASTM B-117 tuz testi öncesi, 240 ve 480 saat sonrası kaplama yapısındaki değişimler optik mikroskop ve SEM resimleri ile incelenmiştir. Sonuç olarak; incelemeler sonrası asitli ve alkali çinko nikel elektrolit banyolarında yapılan döküm ve zamak parçalar üzerine kaplanan çinko nikel alaşım kaplamaların yüzey morfolojisi, gamma faz yapıları ve korozyon dayanımları birbirine benzemektedir. ABSTRACT ELECTROPLATED COATING OF CAST STEEL AND ZAMAK PARTS BY ACIDIC ZINC NICKEL The casting parts which have high carbon content as the composition and are used in high corrosive atmosphere such as brake caliper are not coated by alkaline coating with low current efficiency. They can only be coated by acidic zinc coating with high current efficiency but its corrosion protection is lower than alkaline zinc coating. Therefore the requirement is both high current efficiency and high corrosion protection coating for castings. Due to the electronegativity differences, zinc nickel alloy deposits which contain nickel between 12 - 16 wt.% in the alloy have approx. 8 times higher corrosion resistance than pure zinc deposits. Because of the fact that acidic zinc nickel alloy coatings have good coverage on the complex shape parts due to the high current efficiency, good adhesion and also high corrosion resistance properties. In the thesis, firstly acid and alkaline zinc nickel alloy deposits containing nickel between 12-16 wt. % in the alloy were analyzed by XRF and their surface morphology, crystal structure and phases contents were investigated by SEM, FIB and XRD. Then alkaline and acid zinc nickel alloy deposits which were coated with 2,5 A/dm2 current density were investigated by optical microscope and SEM before salt spray test and after 240 and 480 h ASTM B-117 neutral salt spray test. As a result of these investigations it can be stated, that the acidic and alkaline zinc nickel electrolytes generated zinc nickel alloy coatings on casting and zamak parts with desired properties in terms of surface morphology, texture and gamma phase formation. The examined deposits showed good performance in terms of nickel incorporation for a production relevant current density spectrum

Preparation of Molecular Imprinting Based Lysozyme Sensors

Detection of proteins has strategic importance due to their possible usability as disease biomarkers, environmental monitoring, food quality monitoring, and çivil defence purposes. For the detection of proteins there are many methods and devices but they all have some drawbacks like low sensitivity and high detection limits. Detection of proteins has strategic importance due to their possible usability as disease biomarkers, environmental monitoring, food quality monitoring, and çivil defence purposes. For the detection of proteins there are many methods and devices but they all have some drawbacks like low sensitivity and high detection limits. This study aims to produce molecular imprinting based polymeric biomimetic receptors that is bound to the surface of the gold coated chips of the Surface Plasmon Resonance (SPR) system by exploiting the unique distribution of charged, hydrophobic and hydrophilic groups on the surface of every protein, in this case lysozyme. Lysozyme is a protein with a well-known primary structure. Due to its small size and simple molecular structure, lysozyme has been frequently chosen as a unique model protein in developing of new detection methods. Artificial receptors for lysozyme prepared by micro-contact imprinting of lysozyme to the surface initiated polymeric ultra-thin films. By this method complementary cavities for lysozyme obtained on the surface initiated polymeric ultra-thin film. To increase recognition capability of the sensors positive, negative and hydrophobic side chained polymerizable amino acids, N-methacryloyl L-histidine (MAH), N-Methacryloyl-L-aspartic acid (MAAsp) and N-methacryloyl L-tryptophan (MATrp), used together during imprinting process. According to the data obtained from modeling analysis of Lysozyme functional monomers cross-linkers selected and also proper functional monomer ratio estimated according to this data. Prepared SPR sensor used for the detection of lysozyme in variety of body fluids like saliva, mucus, tear and urine. Also force-distance measurements of imprinted, non-imprinted and bare sensor obtained by Lysozyme bound Atomic Force Microscopy tips. According to the force distance measurements imprinted surface have 1,3 times higher affinity than the non-imprinted sensorsProteinlerin farklı ortamlardan tayini proteinlerin biyo-gösterge olmaları, çevre kirliliği takibi, yiyecek kalitesinin incelenmesi ve sivil savunma amaçlı kullanım alanlarının olması sebebi ile stratejik öneme sahiptir. Bu amaçla pek çok yöntem ve cihaz geliştirilmiştir ancak birçoğunun düşük hassasiyet ve yüksek tayin limitleri gibi zayıf yönleri vardır. Günümüz proteinlerin miktar tayininde yüksek hassasiyet elde etmek için en iyi yöntem antibadi-antijen etkileşimine dayanan immunolojik testler ile sağlanmaktadır. Fakat antibadi üretiminde canlıların kullanılması etik kaygılar sebebi ile endişe ile karşılanmakta ayrıca biyolojik temelli moleküller olduklarından kimyasal ve fiziksel olarak dayanıksız olmaları ve kısa raf ömürleri gibi bazı zayıflıklarının olması alternatif yöntem arayışına neden olmaktadır. Bu çalışma yüzey plazmon rezonans sensör çipleri yüzeyinde moleküler baskılama temelli polimerik biyomimetik lizozim reseptörlerinin üretimini amaçlamaktadır. Bu amaçla protein yüzeyinde yer alan pozitif, negatif ve hidrofobik bölgelere non-kovalent etkileşimlerle bağlanabilecek, polimerleşebilen amino asit türevleri kullanılmıştır. Çalışmada kullanılan yapay reseptörler cam slaytlara tutturulmuş lizozim molekülleri sayesinde mikrotemas baskılama tekniği ile ultra-ince polimerik film yüzeyinde lizozime spesifik tanıyıcı boşluklar üretilmesi ile elde edilmiştir. Sensörlerin tanıma kapasitesinin arttırılması için pozitif, negatif ve hidrofobik gruplara sahip polimerleşebilen amino asitler (N-methacryloyl L-histidine (MAH), N-Methacryloyl-L-aspartic acid (MAAsp) and N-methacryloyl L-tryptophan (MATrp)) üretilmiş ve polimerizsyon ortamında beraber kullanılmışlardır. Burada farklı tiplerde etkileşim yapan fonksiyonel monomerlerin beraber kullanımındaki olası sakıncaların giderilmesi için moleküler modelleme programlarından faydalanılmaya çalışılmştır. Çalışma kapsamında, uygun monomerlerin ve çapraz bağlayıcının seçilmesinde Lizozimin moleküler modelleme programları sayesinde elde edilen amino asit dizilimi, coulomb potansiyeli ve hidrofobisite haritalarından faydalanılmıştır. Lizozim yapısı oldukça iyi bilinen bir proteindir. Göreceli olarak küçük boyutu ve basit kimyasal yapısı nedeniyle sıklıkla yeni tayin yöntemlerinin araştırılmasında kullanılır. Elde edilen SPR sensörler lizozimin tükürük, mukus, gözyaşı ve idrar gibi farklı vücut sıvılarından tayini için kullanılmıştır. SPR sensörlerde hassasiyetin yüksek olması için tanıma katmanının kalınlığının düşük olması önemlidir. Bu çalışma kapsamında bu amaçla iki yöntem uygulanmıştır. İlk olarak polimerizasyon başlatıcısı sensör yüzeyine kovalent olarak bağlanmıştır. Bu sayede polimerizasyon süresi kontrol edilerek zincir uzunlukları ve dolayısıyla film kalınlığı kontrolü kolaylaştırılmıştır. İkinci olarak el yapımı bir dönel kaplama cihazı üretilmiş ve bununla yüzeye damlatılan monomer karışımının kalınlığı kontrol edilmiştir. Üretilen sensör yüzeyleri temas açısı, FT-IR, H-NMR, elipsometre ve atomik kuvvet mikroskobu ile karakterize edilmiştir. Elde edilen sonuçlar yüksek performanslı sıvı kromatografisi ve lizozim bağlanan atomik kuvvet mikroskobu uçları ile alınan kuvvet-mesafe ölçümleri ile desteklenmiştir. Elde edilen kuvvet-mesafe eğrilerine göre boş sensör yüzeyinde etkileşim olmazken baskılanmamış sensör yüzeyinde 100 pN’luk kuvvet baskılanmış sensör yüzeyinde ise 130 pN’luk kuvvet elde edilmiştir. Baskılanmamış sensöre göre 1,5 katlık fazla kuvvet baskılanmış sensör yüzeyindeki tanıma bölgelerinin seçiciliği arttırdığını göstermiştir

Place of business administration graduates in work life and business administration education: Research on expactations of the major 1000 industrial corporations from business administration graduates

Bu çalışmada Türkiye’deki önde gelen sanayi firmalarının değerlendirmelerine başvurarak, işletme eğitiminin yeterlilik düzeyi, müfredat etkinliği, sosyal yararlılığı gibi ölçütler açısından değerlendirilerek, işletme mezunlarının iş hayatındaki durumlarıyla aralarında anlamlı ilişki olup olmadığının saptanması, eğer varsa bu ilişkinin yorumlanması amaçlanmıştır. İşletme eğitiminin değerlendirilmesi ve mezunların iş bulma koşulları ile ilgili ülkemizde yapılmış yeterli düzeyde akademik çalışma bulunmaması, gerek işletmelerin gerekse işletme eğitimi veren fakültelerin araştırmayı referans çalışma olarak kullanabilecek olmaları, çalışmayı önemli kılmaktadır. Araştırma kapsamında web anket yöntemi kullanılmış, anket İSO (İstanbul Sanayi Odası) tarafından her yıl belirlenen Türkiye’nin 1000 Büyük Sanayi Kuruluşuna e-posta aracılığı ile gönderilmiştir. Elde edilen sonuçlar ışığında işletme eğitiminin, işletmecileri iş hayatına hazırlama konusunda yetersiz yönleri olduğu söylenebilir.The aim of this study is to evaluate the adequacy of the business administration education in terms of like, syllabus efficiency and social usefulness, with the help of the assessments of the major industrial companies in Turkey, and determine if there is a relationship between the education and situations of business administration school graduates in business life, and to construe this relationship if there is one. Because there have been limited academic researches done in Turkey about the evaluation of the educational system and the job conditions for the graduates, the chance of using this research as a reference by enterprises and schools of business administration will add an extra value to this research. Within this research, web poll method was used and the poll was sent to the Turkey's Major 1000 Enterprises" which are designated annually by İstanbul Chamber Of Industry. As a result of acquired datase